Öyle ki Microsoft, oyunu, geliştirici stüdyosuyla birlikte 2014 yılında satın aldı ve bunun karşılığı olarak tam 2.5 milyar dolar ödedi. Evet, doğru okudunuz.
Minecraft, yıllar içinde güzel gelişmelere sahne oldu ve oyuncuların yaratıcı yönlerini ortaya çıkarması için o kadar güzel fırsatlar sundu ki, aslında bir “oyun” statüsünün ötesine geçtiğini söyleyebilmek mümkün.
90’lı yıllarda Doom nasıl bir devrim gerçekleştirdiyse, bence 2010’lu yıllarda da Minecraft’ın devrimiyle karşılaştık. İki oyunun da ortak yönü, oyunculara yaratıcılıklarını keşfedebilme imkânlarını sunabiliyor olması. YouTube’ta kısa bir araştırma yaptığınızda bile, adeta sanat eseri statüsünde sayılabilecek Minecraft çalışmalarıyla karşılaşabilirsiniz.
Bugün, eğitim kurumlarında ders olarak okutulan bir marka bu ve gelişimini hâlâ devam ettiriyor olması mutluluk verici. Örneğin oyun, Nvidia’nın ışın izleme teknolojisine destek veren RTX kartlarıyla yepyeni bir seviyeye adım attı.
Minecraft’ın RTX modunu açtığınızda, oyunun dünyası o kadar gerçekçi bir hal alıyor ki, şaşırmamanız ve hayranlık duymamanız çok zor. Yine küpleri kırıyor, bir şeyler inşa ediyor ve görüyorsunuz ki neredeyse gerçek görsellikte detaylar ortaya çıkarabiliyorsunuz. Detaylı dokular ve gelişmiş ışıklandırma unsurları gerçekten çok hoş.
Mesela, hani ufak bir boşluktan içeriye ışık sızar bazen. Açısına göre ışığın netliği de farklılıklar gösterir. İster aydınlık bir ortamda, isterseniz de karanlık bir ortamda olun. İşte bu tip detaylar harika bir şekilde çıkıyor karşınıza.
Ya da bir suyun yansıma detayları, suya vuran güneş ışınlarının dalgalara göre kırılması ve hatta suyun içindeyken hem su altını hem de su üstünü kontrol etmeye çalıştığınızda karşılaştığınız detaylar, zaten uzun bir oynanış vadeden Minecraft’ın ömrüne ömür katmış diyebiliriz.
